24 Ocak 2009 Cumartesi

Muhtelif: Bir Başka Alışveriş Hikayesi

Geçenlerde Asus'un EEE PC 900 modeline göz koymuş bulundum. Küçük ve hesaplı bir bilgisayar kendisi. Ağır donanımlı bir ürün olmamasına rağmen birkaç sene öncesinin bilgisayarlarına taş çıkartan bir performansı var.

Neyse konuya gelelim, geçen hafta bu ürünü Eksen Bilgisayar'dan sipariş ettim. Ayın 20'sinde elimdeydi. Yeni oyuncak almış bir çocuk edasıyla pakedi açıp kurcalamaya başladım. İçindeki işletim sistemini sevmedim, Windows XP kurmak istedim. Biraz uğraştırıcı bir sürecin sonunda kurmayı başardım, ardından sürücüleri ve gerekli programları yükledim. Ayın 21'inde, her şeyiyle kullanıma hazır bir bilgisayarım vardı.

Ne olduysa ertesi gün, 22'sinde oldu. Birden bire ekranın orta yerinde, yatay ve incecik beyaz bir çizgi çıktı. İnternette yaptığım araştırma sonucunda bu duruma en uygun açıklamanın "Stuck Pixel" (Sıkışmış Piksel) sorunu olduğunu gördüm. Yani LCD ekranındaki pikseller tamamen ölmüyor (Ölü piksel siyah renktedir), ancak bozuk renkler gösteriyor.

Bilgisayar çalışıyordu çalışmasına, ancak ekranın ortasında incecik ve boydan boya bembeyaz yatay bir çizgi olması, çorbadaki sinek misali bütün olayı bozuyordu. Çabalarımın yersiz olduğunu ve sorundan kurtulamadığımı fark edince, tekrar Eksen Bilgisayar ile iletişime geçtim ve o akşam bilgisayarı kargo ile yolladım.

Bu noktaya dikkat çekmek istiyorum: 22 Ocak Perşembe günü idi ve akşamında İzmir'den yollanmış bir kargo muhtemelen ertesi gün ancak İstanbul'a varacaktı. Firmanın bana geri bildirim yapması da muhtelemen ertesi haftaya sarkacaktı, en azından tahminim böyleydi.

Peki ne oldu? Bugün ayın 24'ü, Cumartesi. Ne olduğunu öğrenmek için telefon ettiğimde bilgisayardaki arızanın tespit edildiğini, yenisinin yollandığını ve hatta o an bana en yakın kargo bayisinde olduğunu öğrendim. Şu an bu satırları yazarken bir yandan yeni bilgisayarıma, yeniden Windows XP kuruyorum.

Sonuç? Eksen Bilgisayar'a, bu tüketiciye göstermiş olduğu hizmet ve ilgiden dolayı teşekkür ediyorum. Bu da kayıtlara böyle geçsin.

18 Ocak 2009 Pazar

Film: Max Payne

Bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir olan herkes, karanlık koridorlarda koşturan ve havada süzülerek düşmanlarına kurşun saçan bu korkusuz polisi hatırlayacaktır. Max Payne. Yıllar önce çıkan oyunun ardından filmi de yapıldı. İyi mi oldu? Benim değinmek istediğim nokta da bu.

Max Payne oyununu oynayanlar, diyalogların ne kadar derin olduğunu, bu dramın içine serpiştirilen mizahı ve aksiyonun bolluğunu hatırlayacaktır. Max Payne filminde ise derinliğe lafım olmasa da, aksiyonun az, mizahın ise tamamen eksik olduğunu söylemek zorundayım. Takdir ettiğim tek şey, filmin oyundaki junkie (bağımlı) tiplerin Valkyr uyuşturucusu ile nasıl bir etki altında kaldığını görme fırsatı vermesi.

Bu film, bundan çok daha iyi bir "Max Payne" filmi olabilirmiş. Ancak ismine takılmadan, beklentiye girmeden izleyen sıradan bir sinema seyircisi için doyurucu bir macera olduğunu da kabullenmek lazım. Ben bu satırları yazarken ailemin salonda büyük bir heyecanla filmi izliyor olması da bunu açıklıyor olsa gerek.

Muhtelif: 15 Ajana Saldırdım

Güçlü Soydemir'in "Onbeş Kişiye Saldırdım" adlı şarkısını duymuş ve dinlemiş olabilirsiniz. Ben de bu fantastik (!) şarkının verdiği ilhamla, kendimi Matrix görüntülerinden bir klip hazırlarken buldum. Klibi tamamlamak çok kısa sürdü, ancak ortaya çıkan sonuç pek hoş.

Keyifle seyrediniz:

http://www.vimeo.com/2862714

17 Ocak 2009 Cumartesi

Film: Köygöçüren 2

Köygöçüren yapımında bulunduğum ve rol aldığım son film. 5000 civarında mütevazı bir izlenme sayısına sahip, ancak elbette daha geniş bir kitleye ulaşmasını isterim.

Şu sıralar Köygöçüren 2'nin hikayesini yazıyorum ancak bu hikaye bir kısa metrajlı filmden çok, dizi film olmaya aday. Detaylı bir olay örgüsü oluşturduğum için, hikayenin nasıl filme alınacağına karar verebilmiş değilim.

Bunu okuyan televizyon yapımcıları varsa bilsinler ki, Köygöçüren 2 biraz kaynak ve imkan ile şu an çöküşte olan dizi sektörünü kurtarabilecek bir dizi film projesi haline gelebilir :)

Film hakkında biraz daha fikir sahibi olabileceğiniz ve destek verebileceğiniz facebook grubuna ulaşmak için buraya tıklayın.

11 Ocak 2009 Pazar

Muhtelif: "Montaj bu, montaj!"

Bana gelen e-mailleri göz önünde bulundurarak sinematik eserlerimin yapım esnasında hangi aşamalardan geçtiğine kısaca değinmek istedim.

Öncelikle kameranızla çekmiş olduğunuz görüntüleri bilgisayara aktarmanız gerekiyor, bu işlemi en kaliteli şekliyle bir firewire kablosuyla yapabilirsiniz - tabii eğer yoksa bir de firewire kartı satın alıp bilgisayarınıza takmanız gerek.

Aktarma (daha doğrusu yakalama yani "capture") işlemini yapmak için aynı zamanda bir yazılıma ihtiyacınız var, bu da büyük ihtimalle montaj işlemini yapacağınız programda mevcuttur o yüzden bu programlardan birkaçına değinelim.

Ulead Media Studio: Bu program yeni başlayanlar için birebir, her türlü kolaylığı sunan ve istediğiniz sonuca kısa yollardan ulaşmanızı sağlayacak bir çözüm. Son çıkan sürümlerinde görsel efektlerin oldukça zenginleştirilmiş ve çeşitlendirilmiş olduğunu da belirteyim.

Adobe Premiere: Özellikle yarı profesyonel kullanıcılar tarafından kullanılan en popüler program olan Premiere, Ulead'e kıyasla daha detaylı bir arayüze sahip. Ancak unutmayalım ki detaylar ve seçenekler ne kadar artarsa, yaratıcılığınızı o kadar iyi konuşturabilirsiniz. Karışık olmasına rağmen pratik olması ise programın en güzel yanı.

Sony Vegas Studio: Daha az bilinen ancak Premiere gibi güçlü olan ve ince ayarları kurcalamaya olanak sağlayan bir düzenleme programı. Yeni başlayanlar için önerebileceğimi sanmıyorum, fazla da kullanmadım açıkçası. Fakat piyasanın önde gelen ürünlerinden biri.

4 Ocak 2009 Pazar

Web: tayfuntuna.com

Bugüne kadar ufak tefek web sayfası çalışmalarım olmuştu, ve genellikle "Neden .com uzantılı site almıyorsun daha şık olur" diyenler oluyordu. Nihayet ben de bu fikre ısındım ve eserlerimi paylaşmak üzere kendi web sitemi yayına soktum. Tasarımını kendim yaptım, şık ve sade olmasına özen gösterdim. Kibarca tıklayınız:

http://www.tayfuntuna.com